MESEM’i SAVUNMAK

Ülkemizdeki gündem yoğunluğu artık öyle bir hale geldi ki ortalığı yangın yeri yapması gereken durumlar bile ya algılanamıyor ya da gereken tepkiyle karşılanamıyor.
İşsizlik, üniversite mezunu olmanın toplum gözündeki karşılıksızlığı, ara eleman/usta/zaanatkar ihtiyacına sürekli dikkat çekilmesi, geçim konusundaki toplumsal kaygı, eğitimli kesimin sürekli aşağılanması, esnafın çırak bulamıyoruz feryatları vb. durumlar ülkede meslek öğrenme -altın bileziğe sahip olma- talebini arttırdı.

Talebin yükseldiği durumlarda bunu fırsat olarak gören bir akılla hareket eden her sistem ve zihniyet elbette nasıl ve ne kadar büyük bir sömürünün inşa edilebileceğini tasarlar. MESEM işte tam olarak bu tasarının ürünüdür. Bu tasarının 500 bin öğrenciye ulaşmasını daha doğrusu 500 bin haneye girmesini sağlayan ‘başarısında’ yoksul ailelerin gençlerin aldığı 11 bin TL ücretin bütçelerinde yaratacağı katkıya duyduğu mecburiyeti hisseden kurnazlık ve bu gençlerin sonraki dönem asgari ücrete razı gelecek sendikasız işçilere dönüşeceğini sezen sermayenin desteği başrolleri paylaşıyor.

Gençlerin ve çocukların yarınsızlaştırılması, yoksul ailelerin yüksek giderli eğitim sürecinden çekinmesi, iyi bir üniversite kazanmanın yaratılan rekabet ortamıyla maddi güç de gerektirmesi, ailesine yük olduğunu hisseden ve hayata dair basit heveslerini yerine getiremeyen çocuk/genç sayısının artmasıyla erken yaşta meslek sahibi olma arzusu yükseltildi ve çocuklar ucuz iş gücü olarak görüldükleri ve neredeyse hiçbir denetimin olmadığı iş yerlerine hapsedildi.

MESEM’in bir mesleki ve teknik eğitim süreci olduğunu, memleketin buna ihtiyaç duyduğunu düşünenlerin -iyi niyetli olduklarını varsayarsak- atladıkları çok kritik noktalar var. Çocuk işçilik, çocuk hakları, eğitim hakkı gibi kavramları dahi bir kenara bıraksak MESEM baştan aşağı bir ucubedir. İlk olarak meslek edinme koşulları hayati tehlike taşımaktadır. Tek özelliği vergi levhasına sahip olmak olan, iş güvenliği açısından yıllardır hiçbir denetime tabi tutulmayan, sürecin içinde hiçbir eğitimcinin bulunmadığı ortamlar meslek edinme noktası olarak pazarlanamaz. Çocuklara meslek edindirme ile sanayinin eleman yükünü okulda olması gereken çocuklara yüklemenin arasında farklar vardır. Son bir yılda 85 çocuğun ölümüne sebep olan işte bu acı farklardır. MESEM karşıtlığı ne işsizliğe çağrı ne meslek edinmeye düşmanlık ne de muhalefet için muhalefettir. MESEM karşıtlığı çocukları ölümle burun buruna bırakarak çalıştırmaya zorlamanın karşısında durmaktır.
Tüm bu gerçeklik içerisinde MESEM’i savunabiliyor olmanın birkaç sebebi olabilir.

1.MESEM hakkında yeterli bilgiye sahip olmamak, mesleki eğitim ve çocuklara/gençlere meslek edindirme yalanına kapılmak veya olayları farklı boyutlardan görüyorum hülyası.

Manipülasyon özellikle yayın organlarının çoğunu ellerinde bulunduranlar için kolay bir araçtır. MESEM’in aklanabileceği tek alanı bu açıdan kullananlar ahililik, çıraklık, meslek gibi ifadelerle gerçeği çarpıtabiliyor. MESEM’e karşı duyulan öfke mesleki eğitime karşı bir tavır değildir. Buradaki karşı duruş meslek edinme sürecinin bu şekilde kontrolsüz ve güvencesiz planlanamayacağı ile alakadardır. Çocukları okuldan tamamen kopararak iş güvenliğinin adının geçmediği ortamlarda, patronların keyfine göre çalıştırmak bir eğitim programı olamaz. Bir yılda 85 çocuğu yaşamdan koparan ve vazgeçilmeyen bu süreç bir ihmalin çok daha ötesindedir. MESEM’e karşı duruş gösterenler memleketin gerçeğini bu gerçeği yaratanlar kadar iyi bilmekte ve yaşamaktadır. Ama işsizliğin ve yoksulluğun çözümü ölüm saçan iş yerleri değildir. Yoksul çocukların aile bütçesine ufacık katkılar sağlamak ya da kendi ihtiyaçlarını gidermek için bu koşullara mahkum edilmesini savunanlar, sanayilerde yetişkinler için dahi tehlikeli koşulları gezip görerek olaylara farklı boyutlardan bakma süreçlerini tamamlayabilir.

2.Yapılan ne varsa doğrudur, muhalefet edilen şeylerin arkasında başka bir akıl vardır zihni ile hareket etmek

Ülkemizde meselelere iki kutuplu yaklaşma hali büyük oranda genelleşmiştir. Karşı koyma halinin de savunma halinin de körkütük yapıldığı durumlar sıkçadır. Fakat MESEM bu tartışmanın içine hapsolamayacak derecede yakıcı, net bir faciadır. 500 binin üzerinde çocuk tıpkı ailelerinden, geleceklerinden koparılanlar gibi ölümün kıyısında çalışmaya devam etmektedir. MESEM’i siyasi tercihlere kapılarak savunmak -evet maalesef- bu cinayetleri savunur hale gelmektir. MESEM gerçeğini anlamak için MESEM’e sürüklenen gençlerin ekonomik koşullarına bakmak yeterlidir. Bu ülkede ölümün normalleşmesi veya kadere bağlanması niyeyse hep fakirlere layıktır.

3.Yusuf Tekin Olmak

Ülke tarihinin en çok tartışılan Bakanlarından biri olabilirsiniz. Dediğim dedik çaldığım düdük anlayışınız öyle bir hâle gelmiştir ki çocukların ölümü size geri adım attırmaz. Kalabalık ve süslü salonlarda tek bir gerçekçi soru kabul etmeden yarattığınız düzeni aklamaya çalışabilirsiniz. Fakat bu süreçlere karşı insanlık onuru ve yaşamak/yaşatmak istiyoruz iradesiyle karşı duran gençler ve öğretmenler düzeninizi ifşa edip kamuoyunda çok güçlü bir farkındalık yaratabilir.

Son söz olarak etrafımızda MESEM’i savunan mı var ki bu yazının lüzumu nedir diyen dostlara:
Maalesef var. Yüz binlerce çocuğun okuldan koparıldığı ve denetimsiz ortamlarda üç kuruşa saatlerce çalıştığı, insanların sevdiklerine asla layık göremeyecekleri, yoksulluğun çaresi olarak köleliğin pazarlandığı bir ortamı savunanlar var. Savunanların bazılarını anlatarak dönüştürmek, bilgilendirmek, kuşatmak bazılarıyla savaşmak zorundayız. Ta ki gerçek saflaşma yaşamı savunanlar ile ölümü kutsayanlar, sömürülenler ile sömürenler, iyiler ile kötüler şeklinde oluşsun. O zaman zaten bu metinlere gerek kalmayacak. MESEM’i ülke gündemine sokan dostların yüreğine sağlık, gündemden düşürmemek bir genci daha iş cinayetine kurban vermeyeceğiz demek borcumuz. Cinayet varsa katil vardır; MESEM katildir, kapatılmalıdır. Dün öyle dememiş olabilirsiniz, bugün bir fırsatttır.