İçinde Bulunduğumuz Çürüme Üzerine…
Eğitimin ve öğretmenlik mesleğinin günümüz Türkiye’sinde vardığı ürkütücü bir gerçekle karşı karşıyayız: Eğitimin ve dolayısıyla toplumsal geleceğimizin bizzat devlet yönetimi (Burada söz konusu ilk kuruluş kuşkusuz Millî Eğitim Bakanlığıdır.) eliyle sermayeye yani patronlara teslim edilmesi.
Bu bir çıkarım değil hatta saptama dahi değil. Bu, aslında açık seçik bir itiraf. Bu itirafı, özellikle 2023 Türkiye’sinde şu an görevde bulunan Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, özel okul patronları tarafından çağrıldığı TOBB Türkiye Eğitim Meclisi toplantısında “Özel okulların oranı yüzde 20 dolayına ulaştığında ayrı bir rahatlama olacak.” ifadesiyle ortaya koymuştur.
Sendikamız, Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası, özel öğretim kurumlarındaki hak gasplarını durdurmak, bu kurumlarda çalışan eğitim emekçilerini sendikal bir dayanışma çevresinde bir araya getirip örgütlemek ve özel öğretim kurumlarında yaşanan bireysel ve toplu; aynı zamanda maddi ve manevi tüm sorunlara bu örgütlülük yoluyla son vermek üzere, kurucu üyelerinden MYK ve Temsilciler Meclisine dek bizzat özel öğretim kurumlarında çalışan öğretmenlerin emeğiyle kurulmuş ve yalnızca özel öğretim kurumlarında çalışan öğretmenleri kapsayan tek sendikadır.
Sendikamızın diğer bir gerçeği ise kamusal, eşit ve parasız eğitimden yana bir duruşu olmasıdır. Bunun nedeni, tam da iki paragraf öncesinde dile getirdiğimiz üzere eğitimin ve öğretmen emeğinin eğitimle uzak yakın ilişkisi olmayan, elleri paranın kirine bürünmüş tüccarların rant alanı olmasına karşı koymaktır.
Bu duruşumuzun ortaya çıkardığı sonuç, kuşkusuz “Eğitimde özelleşme istemiyoruz.” gibi bir söylem üretmek değil. Kamucu duruşumuzun amacı “Burada para var.” diye düşünerek, eğitimci olsun olmasın önüne gelenin gerekli hiçbir denetime sokulmadan -ya da denetime girmiş gibi gösterilerek- eğitim – öğretim için maddi ve manevi gereken koşulları sağlayıp sağlamadığı denetlenmeden, yalnızca sermaye yatırıp sonrasında yüksek kazançlara (kârlara) ulaşmak için öğretmen emeğini sömürdüğü ve bunun sonucunda eğitimin çürümesini hızlandırdığı kurumlardan ülkenin arınması; nitelikli eğitim – öğretim yapan, tüm hukuksuzluklardan, usulsüzlüklerden arınmış, öğretmen emeğini sömürmeden çalışan yeterli sayıda -ticarethane değil- kurumun var olmasını sağlamaktır.
Millî Eğitim Bakanlığı ve onu yönetmeye gelen bakanlar; sorumluluk ve liyakat kavramlarından habersiz, tek amacı eğitimin hazine yükünü özelleşmeye yüklemek ve sermayeyi doymak bilmez bir anlayışla semirtmek üzere, bir anlamda kediye ciğer emanet ederek çalışıyor.
Öğretmenliğin ve eğitimin geleceği ranta ve yozlaşmaya teslim ediliyor.
Öyleyse Tek Yol Sendikal Mücadele!
2021 yılının Ağustos ayında, Türkiye’de özel öğretim kurumları alanında bugüne dek var olmayan sendikal mücadelenin kapıları açıldı. Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası -kısa adıyla Öğretmen Sendikası– bu mücadelenin tohumlarını ise 2020 yılının ilk aylarında başlayan pandemi döneminde attı.
Özel öğretim kurumlarında çalışan öğretmenlerin kısa çalışma ödeneği (KÇÖ) ile evlerinde, saatlerce bilgisayar başında KÇÖ’ye aykırı olarak usulsüz şekilde tam zamanlı çalıştırılmaları, öğretmenlerin canına tak eden belki de sınır noktası olmuştu.
İşte Öğretmen Sendikası da özel sektördeki sömürünün canına tak dediği öğretmenlerin küçük bir dayanışma ile başlayıp sosyal medyada birbirlerini bulup bu dayanışmayı büyüterek bir Sendikaya evriltmesi sonucu doğdu.
Taleplerimizden Doğan Kampanyalarımız
Öğretmen Sendikası, kuruluşundan başlayarak hızla ve özveriyle çalışmalara başladı. bu çalışmalar, temelde iki koldan ilerleyen çalışmalar oldu:
- Kısa erimli, güne / döneme özgü, acilliği olan çalışmalar.
- Uzun erimli, gündemini Sendikanın oluşturduğu, tüm alanın gereksinimi olan yaşamsal çalışmalar.
- Kısa Erimli, Güne / Döneme Özgü, Acilliği Olan Çalışmalar
- Tatil Gasplarına Yönelik Mücadele ve Kazanımlar
Burada sözünü etmemiz gereken ilk konu kuşkusuz ki resmî tatiller, ara tatiller ve yarı yıl (sömestir) tatillerindeki sömürünün üstüne Sendikanın nasıl gittiğidir.
Öğretmenlerin geçmişteki örgütsüzlüğünden yararlanan patronlar ve onların temsilcisi kurum yöneticileri (müdürler, müdür yardımcıları) MEB’in kendilerine bıraktığı denetimsiz ortamdaki resmî tatil, ara tatil ya da yarı yıl tatillerinde sınavlara dönük “takviye kurs” programları hazırlamaktadır.
Öyle ki bu programlarda, dönem içindeki olağan programların da üstünde saatlere ulaşan çalışmaları; “kamp” adı altında, otellerde sabah sekizden gece onlara, on birlere dek öğrenci gözetmenlikleri planlanmaktadır.
Bilinmelidir ki öğretmenin gönüllü olmadığı ve gönüllü olsa dahi ek ücretlerinin ödenmediği tüm tatil çalışmaları usulsüzdür ve büyük hak gaspları doğurmaktadır.
Öğretmen Sendikası, kısa erimli ancak ülke eğitim gündemine oturan çalışmalarına işte buradan başladı. Bu çalışmalar, aynı zamanda alanımızdaki fiilî ve meşru mücadelemizin de ilk fitilini ateşledi.
Sendikamızda bu usulsüzlüklerin üstüne gitmek için bir ihbar birimi vardır. Bu birime gelen ihbarları, illerde il temsilcilerimize dağıtırız ve il temsilcilerimiz bu ihbarlara konu olan kurumları önce tüm iyi niyetiyle uyarmak için arar. Kurum yöneticilerine ya da patronlara yasa, yönetmelik ve karar yazılarını anımsatır, anlatırız. Yasalara uyan ve bu arama sonucu tatil takviye kurs programını iptal eden birçok kurum olduğu gibi sendikal örgütlenmenin ve yasaların varlığından habersiz, denetimsizlikle istediği gibi at koşturabileceğini düşünen kurumlar ise bu iyi niyetli aramalarımıza karşın bildiğini okur ve yasaları çiğnemeyi, suç işlemeyi sürdürür.
Bu durumda, temsilcilerimiz illerde Millî Eğitim Müdürlüklerine şikayet dilekçeleri yağdırır, usulsüzlükte direnen kurumları bir kez de yüz yüze uyarmaya gider. Var oldukları günden bugüne böyle bir uyarı ile karşılaşmamış patron ve yöneticilerin her seferinde yaşadıkları şaşkınlık, afallama ve dahası telaşı fazlasıyla yansıttıkları ruh hallerinden rahatlıkla görebiliyoruz.
Yüz yüze yaptığımız bu uyarılar, sosyal medya hesaplarımızdan yaptığımız usulsüzlük teşhirleri ve MEB şikayetleri doğrultusunda, kurulduğumuz günden bugüne iki yıl içinde, onlarca kentte onlarca kurum tatil çalışma programlarını iptal etti ve sonraki tatillerde bir kez daha bu usulsüz programlara girişemedi. Bu kurumların sayısına bakarak özel öğretim kurumları üzerinde ve elbette eğitim emekçilerinin belleklerinde bu fiilî ve meşru mücadele ile görülmemiş bir etki bıraktığımızı, bizzat bu kurumlarda çalışan öğretmenlerin dönütlerinden anlayabiliyoruz.
- İş Yeri Örgütlenmeleri: Kurum içi / Kurum Önü Eylemleri ve Kazanımlar
Öğretmen Sendikasının iş yeri örgütlenmeleri 2022 yılının ilk aylarında filizlendi. Türkiye’de neredeyse tüm kentlerde kolej ve kursları olan kurumların devasa kazançlarına (kârlarına) karşın öğretmenlerin ek ücretlerini, kıdem tazminatlarını, yaz maaşlarını gasp etmelerine ve maaş olarak asgari ücreti öğretmenlere layık görmelerine karşı Öğretmen Sendikası harekete geçti ve bu kurumlarda çalışan eğitim emekçileri ile hak gasplarına karşı mücadele başlattı.
Mücadelenin en önemli ögelerinden birisi kurum önü eylemliliklerimizdir ancak eylemliliğe dönük harekete geçmeden önce, diplomatik tüm yolları mutlaka tüketmek, çalışma ilkelerimiz açısından son derece önemlidir. Öğretmenlerin kurum içinde yaşadığı sorunlara ilişkin oluşturduğu talepleri, Sendikamız e-posta ve sosyal medya hesapları üzerinden ilgili kuruma bildirir. Özel öğretim kurumlarında çalışan öğretmenlerin sendikal en güçlü temsilcisi olan Sendikamız, bu kurumlardan öğretmenlerin taleplerine ilişkin görüşme talep eder.
Görüşme taleplerimizi olumlu yanıtlayan birçok kurumda protokol sözleşmelerin imzalanmasını ve bu sözleşmeler yoluyla öğretmenlerin %75’lere ulaşan maaş artırımları, hiçbir öğretmenin işten çıkarılmayacağına ilişkin hükümler, yaz maaşı hakkının ödenmesi, ek ders ücretlerinin yasa ve yönetmeliklere uygun şekilde ödenmesine ilişkin birçok özlük hakkını güvenceye aldık.
Çağrımıza kulak tıkayan, kurumundaki eğitim emekçilerini ve Sendikanın örgütlü gücünü görmezden gelmeye çalışan nice kurum ise kurum içinde siyah giyinme, e-postalar ile yazılı tepki, alkışlı protesto gibi protestolarla karşılaşıyor. Bunun yanı sıra ilgili kurumda hak gaspları sürdüğü sürece İş Kanunu madde 34’ten doğan meşru hakkımıza dayanarak ek derslerin (etüt, bire bir dersler) ve hatta ana derslerin yapılmayacağına ilişkin iş yavaşlatma eylemlerini örüyoruz.
Kurum dışında ise ana akım, ulusal ve yerel tüm basın kuruluşlarını da davet ederek onlarca kurum önünde, kurumun hak gasplarına karşı yaptığımız eylemler ve basın açıklamaları ile tüm ülke; özel öğretim kurumlarında yaşanan hukuksuzluklara, usulsüzlüklere, emek sömürüsüne ve çürümeye bizzat Sendikamız mücadelesiyle tanık olmuştur.
- Uzun Erimli, Gündemini Sendikanın Oluşturduğu, Tüm Alanın Gereksinimi Olan Yaşamsal Çalışmalar
- Taban Maaş Kampanyamız
Özel Öğretim Kurumları Kanunu’nda 2014 yılına dek var olan 5580 sayılı Kanunun 9. madde 2. fıkrasında geçen ve 2014’te kaldırılan (Biz buna elimizden çalınan diyoruz.) “Özel öğretim kurumlarında yöneticilik ve öğretim hizmeti yapanlara kıdemlerine göre dengi resmi okullarda ödenen aylık ve sosyal yardım kapsamındaki ek ödeme tutarından az ücret verilemez.” hükmünü Yasa’ya yeniden getirmek için kurulduğumuz ilk günden beri canla başla çalışıyoruz.
Taban maaş konusundaki alt sınırımızı, en düşük memur aylığına denk olacak şekilde belirledik. Özel öğretim kurumlarında çalışan hiçbir eğitim emekçisi, haftalık 20 ders saati çalışma için en düşük ücret olarak en düşük memur maaşı ile denk bir ücretle çalıştırılabilir.
Meclisteki tüm siyasal partiler; Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ile birçok resmî görüşme yaptık. Bu görüşmelerden taban maaş hakkımıza ilişkin yasa önergeleri, soru önergeleri doğdu. Bu yasa önergelerinden birini iktidar partisi ve iktidar ortağı reddetti.
Bu hükmünyasaya yeniden girmesi ve hazırlanacak “gerçek” bir öğretmenlik meslek yasasında (ÖMK) özel öğretim kurumlarında çalışan öğretmenlerin taban maaş hakkının da yer alması; başta kamu – özel tüm öğretmenlerden sorumlu MEB’in ve TBMM Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Başkanlığının görevidir. Söz konusu kurumların bu hakkı göz ardı etmesi, sömürüye ortak olmalarıyla aynı anlama gelmektedir.
Bu durumda, bu devlet kurumlarının bu yaşamsal hakkımızı gözetmeleri için harekete geçmeleri, ancak sendikal fiilî meşru mücadele zemininde sağlanabilir. Bu da ancak öğretmenlerin Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası çatısı altında kitleler halinde birleşmesiyle mümkündür.
- Ulaşımda Eşitlik, İndirimli Ulaşım Hakkı Kampanyamız
Özel öğretim kurumlarında düşük ücretlerle çalışan öğretmenler, bunun üstüne bir de ulaşımda büyük bir yükün altında kalıyor. Her biri birer MEB çalışanı olan öğretmenlerin kamuda var olan hakları ilgili belediyelerce söz konusu özel sektör olunca görmezden geliniyor.
İndirimli ulaşım, özel öğretim kurumlarında çalışan öğretmenler için çok şey ifade ediyor. Başta İstanbul olmak üzere Türkiye’de 30’a yakın kentte, özel öğretim kurumlarında çalışan öğretmenler bu haktan yararlanıyor.
Üstelik Ankara’da bu hakkın 2013 yılında Melih Gökçek ve onun yönetimindeki Belediye meclisi tarafından alındığını ve mevcut Mansur Yavaş yönetiminin bu gaspı sürdürdüğünü görüyoruz.
İzmir İl Temsilciliğimiz ise bu konuda Tunç Soyer’e çok geniş bir dosya hazırlamış, ilgili tüm yasa ve yönetmelikler ile bu hakkın olduğu tüm kentlerdeki örnekleri Belediyeye sunmuştur. Tunç Soyer, bunlara eriştiğinde gerekli çalışmanın yapılacağı sözünü vermesine karşın bu konuda İzmir Büyükşehir Belediyesinden beklenen adım hâlâ gelmedi.
Başta İzmir ve Ankara’da indirimli ulaşım hakkımıza yönelik yoğun bir çalışma içindeyiz. İndirimli ulaşım hakkımızı mutlaka alacağız!
- 10 No.lu İş Kolunun Toplu İş Sözleşme Hakkımızı Gasbı
Son dönemde taban maaş kampanyamız yanında deyim yerindeyse soluksuz yürüttüğümüz bir diğer kampanyamız, özel öğretim kurumlarında çalışan öğretmenlerin de bağlı olduğu iş kolu olan 10 no.lu iş kolundan çıkıp yeni bir Eğitim, Öğretim ve Bilim İş Kolu kurulması üzerine.
Türkiye’de sigortalı her çalışan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının yönettiği meslek türlerine ve faaliyetlerine göre ayrılan iş kollarında yer alır. Örneğin; 12 – metal, 13 – inşaat, 17 – sağlık ve sosyal hizmetler gibi…
Bunların arasında 10 no.lu iş kolu (ticaret, büro, eğitim ve güzel sanatlar) içinde onlarca meslek grubundan kapsadığı 4 buçuk milyon çalışanı ile çalışan sayısı bakımından kendisine en yakın iş kolu olan 12 no.lu metal iş kolunu üçe katlayarak ilk sıradadır.
10 no.lu iş kolu, içinde büro, sinema, eğitim, avukatlık, tuvalet işletmesi gibi birbiriyle uzak yakın ilgisi olmayan meslek alanlarının bir çorbada karıştırıldığı ucube bir iş kolu.
Bir sendikanın toplu iş sözleşmesi yapabilmesi, bulunduğu iş kolundaki toplam çalışan sayısının %1’i kadar üye yapabilmesine bağlıdır. Bu, 4 buçuk milyonluk bu kolda bir sendikanın en az 45 bin üye yapması demektir.
Öğretmen Sendikası, iki yıllık kısa geçmişine karşın Türkiye işçi sendikaları tarihinde %808’lik oran ile bir yılda en hızlı büyüyen sendika olmuş, üye sayısı bugün 10 bin sınırına dayanmıştır (İş Kanunu’na bağlı emekçiler olduğumuz için Sendikamız da işçi sendikaları arasında yer almaktadır).
Kolej, kurs, anaokulu, rehabilitasyon merkezi ya da vakıf üniversitelerinde çalışan toplam çalışan sayısı bugün ortalama 500 bin civarındadır. Ayrı bir eğitim, öğretim, bilim iş kolu olması durumunda bu çalışan sayısı, Öğretmen Sendikasının kurumlarda toplu iş sözleşmesi yapabilmesi için gereken üye sayısını neredeyse ikiye katladığı anlamına gelmektedir.
Toplu iş sözleşmesi, gereksinim duyduğumuz özlük haklarımızı güvence altına almamızdaki en değerli araçların başında gelir.
Sendikamız yöneticileri bugün hem Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı yöneticileriyle hem de 10 no.lu iş kolundaki sendikalarla, eğitimin bu iş kolundan ayrılması adına yaptığı görüşmeler dolayısıyla çok yoğun bir mesai harcıyor.
10 no.lu iş kolu, toplu iş sözleşmesi hakkımızı yani mesleki yaşamsal haklarımızı gasp eden, bu yoldaki en büyük engellerden birisi ve yukarıda sözünü ettiğimiz üzere bu engeli aşmayı da ancak ve ancak örgütlü, birleşik gücümüzle; fiilî ve meşru mücadelemizle sağlayacağız!
UMUT ERKURT
ÖĞRETMEN SENDİKASI HUKUK SEKRETERİ